İsmailağa ve Menzil cemaatlerinde yaşanan liderlik tartışmaları devam ederken Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren konuyu bugünkü köşesine taşıdı. Taşgetiren, cemaatlerde yaşananları yayınlanan her bölümüyle tartışma yaratan Kızıl Goncalar dizisine benzeterek kaleme aldı.
Ahmet Taşgetiren’in yazısı şöyle:
“Bir tarikat çevresinde yaşananların senaryolaştırıldığı Kızıl Goncalar dizisinin son yayınlanan bölümü (9. Bölüm) şeyh – mürşit değişimiyle ilişkili olayları anlatıyor. Henüz görünmeyen, belli ki yaşı bir hayli ilerlemiş bir şeyh – mürşit var. İşler onun adına oğul, torun, hanımanneler vs ile yürüyor. Tabi, şeyh ölünce ya da hastalık vs sebebiyle görevini ifa edemez hale gelince, kendisi buna kanaat getirince yerine birisi geçiyor veya geçiriliyor. Bu da, tarikat dilinde “İcazet” denen bir belge ile belirleniyor.
Kızıl Goncalar’daki senaryoda, bu iş biraz “Kumpas” niteliğinde olaylarla gelişiyor. “Şeyhin yerine geçme” işinde, “İcazeti almak”, hele görünmeyen ve çok yaşlı, hastalığı ilerlemiş şeyh adına bir tasarrufla almak gibi bir kurgu…
Bütün tarikatlarda “icazet” olayı böyle mi gerçekleşir, bunu söylemek mümkün değil. Ama “Şeyh değişimi” olaylarının oldukça sancılı geçtiği yaşanan örneklerle biliniyor. Güçlü bir makam şeyhlik. Binlerce insanın gönül bağının (rabıta) odaklandığı insan olmak “Güç” açısından bakarsanız çok çok güçlü bir makam. “Sorumluluk” açısından bakarsanız, dayanılır, kolay taşınır gibi değil. Nasıl bir şey binlerce insanın gönül bağının odağı olmak?
Tarikat dünyasında “silsile”, yani “Mürşidlik halkası” rivayete göre Hazreti Peygamber’e kadar gidiyor, tarikatlar bunu önemsiyor, çünkü “Yol”a, Hazret-i Peygamber’e iltisakın kaynaklık etmesi meşruiyet kazandırıyor.
Silsile gerçekten, gerçek iltisaklarla mı ilerliyor, bu ayrıca ele alınmalı, ama konumuz o değil.
Konumuz reel durumda şeyh değişimi olaylarıyla görünürlük kazanan tarikat dünyasında işlerin yer yer sarsıntılara yol açtığı ve bunun, benim “Terbiye müessesesi” olarak nitelediğim tasavvufun kendisinden beklenen görevi, yani “gerçek kalp eğitimi”ni ifa edip edemediği ile ilgili…
Tarikat, biraz sessiz akan bir nehirdi sanki… Belki bu tür “Şeyh değişimi” süreçleri her zaman ve her yerde büyük – küçük sarsıntılara yol açmış olabilir.
İnsan insandır, ne kadar “benlik restorasyonu” yaşarsa yaşasın benliği tümden atamamak söz konusu. “Şeyhim beni seçer, buna en çok ben lâyıkım” demek, “nefis ne kadar ayaklar altına alınmış olursa olsun” çok olağan. Sizin içinizden geçmese eşinizin, oğlunuzun, kızınızın, damadınızın içinden geçer, “Senden başkası mı olacak…” sözleri söylenir aralarda…
Medya icat oldu, sırlar bozuldu. Her şey görünür hale geldi. Kızıl Goncalar bir senaryo… Yanlışlar, abartılar da olur, bir yerde gerçeğe dokunduğu yerler de… Süzerek seyredebilir, bir tarikat mensubu iseniz, zaman zaman kendinize ayna tutulduğunu hissedebilirsiniz, “Şuralar bize benziyor” diyebilirsiniz, “Şu problem bizde de var, meselâ kız çocuklarının eğitimi konusu, aileye yakın kadınların, varlıklı insanların kimi lüks ikramlarla merkeze yanaşıp statü arama hesapları vs.” diyebilirsiniz vs… Ama dediğimiz gibi o bir senaryo.
Ancak, “şeyh değişimi sancıları”nın sıcak görüntüleri ister istemez “Medya”ya yansıyyor.
Menzil diye bilinen dünyada şeyhlik üçe bölünerek halledildi mesela o gerilim. Halledildi mi, sorusu da soruluyor zaten. Çünkü gerilimin yer yer sınır boylarında devam ettiği de “Medya”ya yansıyor.
Benzeri bir gerilim, İsmailağa dünyasında var. Mahmut Ustaoğlu Efendi çok yaşlanmıştı, o sırada da yerine kimin “tensip edileceği” konuşulmaya başlanmıştı. Vefat edince (23 Haziran 2022) yerine Hasan Kılıç Hoca’nın tensip edildiği açıklandı. Ama o da çok yaşlıydı ve geçtiğimiz günlerde o da vefat etti. (Her iki Hocaefendiye de rahmet dilerim)
Camia’nın medyatik bir siması var. ”Cübbeli Ahmet” olarak ünlenen Ahmet Mahmut Ünlü… Kendi Youtube kanalı da var, renkli kişiliği ile farklı medya kanallarının da konuğu olabiliyor. Siyaset dili var, oradaki duruşları tarikat – siyaset ilişkisi açısından önemli, ama konuştuğumuz konuda da gündemi hareketlendiren bir isim.
İsmailağa’daki “Statü”ye müdahale etmeye çalışıyor, dışlandığını hissediyor, hatta cemaatten ihraç ediliyor, ama “takipçi gücü” ile devre dışı kalmayı içine sindiremiyor, “İsmailağa dünyası” da, medya önünde tartışmayı göze alarak tavır koyuyor.
Hasan Kılıç Hocaefendi’nin vefatından sonra “Cübbeli Ahmet”, henüz İsmailağa cenahından posta kimin oturacağı konusunda bir açıklama gelmemişken bir tür “ön alma hamlesi” ile, bir grupla birlikte “biat edeceği zatı” açıkladı bile. Bunu Hasan Efendi’nin cenazesi henüz defnedilmeden gece yarısı kendi kanalından ilan ettiğine göre, işi ne kadar ciddiye aldığı görülüyor. “Şeyhlik makamı bir saniye bile boş kalmasın” diyedir Allahü a”lem… Oysa teamül Hasan Efendi’nin kime icazet verdiğine bakılması değil mi? Yoksa “Hasan Efendi çok yaşlıydı vs…” gibi akıl yürütmeler mi devreye girmiştir?
Her neyse, “Medya” var ya “Medya” her şeyi açık ediyor dostlar… Ne demiş tasavvufun büyükleri: “Bir günah işleyecekseniz onu Allah’ın görmediği bir yerde yapın….” Tasavvuf kitaba göre “Nerede olursanız olun, Allah sizinle beraberdir”i öğretir. Emin olun bu “Şeyhlik işleri” de görülüyor. Cemaatin camia haline gelişi, sonra başka başka hallere dönüşmesi de…
Medya küçük boyutlarını taşıyor insanların dünyasına…. Bütün boyutları ise ilahi Mobese ile görülüyor ve herkesin defterine yazılıyor.”